galatasarayici@hotmail.com adresinden bizle irtibata geçebilirsiniz..
(ekşi sözlük yazarları tarafından hayat verilmektedir..)

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Göz Göre Göre 1 Seneyi Çöpe Atmak

Temmuz’da yazmış olduğum yazıdan bu yana Galatasaray’da hiçbir gelişme olmayışına ve yönetimin 1 seneyi göz göre göre çöpe attığına inanamıyorum.

Olayın kısa özeti şu ;

Bir hedef ve bir yol belirliyorsun.

Hedef : “Türkiye ve Avrupa’da kupalar kazanmak” diyorsun..

“İyi de Nasıl ?” diyorlar ;

“Şu anda dünya futbolunun zirvesindeki ekiplerin oynadığı sistemle ve bunu en iyi uygulatan dünyaca ünlü hocalardan biriyle” diye cevap veriyorsun.

“Heee. Kimmiş o hoca?” diyorlar; “Rijkaard” diyorsun.

“Vay be güzel” diyorlar..

Evet buraya kadar gerçekten de güzel. Hatta bu amaç uğruna transferler gerçekleştiriyor ve lige harika bir başlangıç yapıyorsun. Fakat devre arasında kimi tutan/kimi tutmayan takviyelere rağmen belirli mevkilerdeki yetersizliklerden dolayı devamını getiremiyorsun.

Türkiye’deki en küçük Galatasaray’lıdan, futbolla biraz ilgilenen Galatasaray’lıya, spor yazarı, skor yazarı, köşe yazarı’ndan, futbola biraz sürünmüş sporseverine kadar herkes yapılması gereken transferlerde hem fikir :

Önem sırasına göre 2 adet direkt oynayacak orta saha ; bir adet sol bek, kaleci ve bir adet forvet.

Uğur Uçar, Emre Güngör, Mehmet Topal’ın satılması tamam da ; en azından Keita satılmadan yukarıda belirtilen doğru bölgeye doğru transferlerle Galatasaray’ın ligde en kötü 2. olması (ve Şampiyonlar Ligi’ne gitmesi) ile Avrupa’da önemli başarılara imza atması gayet muhtemel.

Futbol kamuoyunun farkında olduğu ve kabak gibi ortada duran bu tabloya rağmen herhangi bir transfer yapılmıyorsa; ve Galatasaray takımı gerçekten de belirtildiği gibi zayıf/yetersiz olduğu (bırakıldığı) için şu anda lige 2’de 0 başlayıp Avrupa’sız kaldı ise; ben taraftar olarak bu tablonun sorumlularının derhal İSTİFASINI istiyor ve bekliyorum.

Böylesi büyük bir camiada kimsenin göz göre göre böylesi bir sorumsuzluk yapmaya hakkı yoktur.

Bu sorumsuz sorumluluların da en başta Adnan Polat olmak üzere tüm yönetim kurulu olduğuna inanıyorum.

Cevap istiyorum ey Adnan Başkan’ım :

1. Aylardır söylenen, Elano’nun çare olamadığı ve orta sahada yalnızları oynayan forvete destek verecek, yaratıcı, son pas/gol pasları dağıtabilecek, gol pozisyonu olmayan Galatasaray’a zenginlik getirecek oyuncu nerededir ? Avrupa’dan elenmişken şimdi alıp getirsen daha büyük bir ayıp, daha büyük bir sorumsuzluk olmaz mı ?

2. Elin İspanya’sındaki ikinci lig takımının orta saha oyuncusu Emana’yı almaya kalktığınızda, Betis yönetimi “Onun yerine onun kalitesinde oyuncu alabilmek için” 10 Milyon Euro’dan kapı açmanın hesabını yapabiliyorken , nasıl oluyor da giden Keita yerine benzeri bir hesabı dahi yapamayıp takımı Serdar Özkan’a ve son 4 senede sadece 50 maç oynayabilmiş potansiyel sakat Pino’ya emanet edebiliyorsunuz ?

3. Geçen sene sakatlandığında yerine sağ bek Uğur Uçar’ın oynamak zorunda kaldığı- ve sol bek oynatılmaya çalışılıp yetersiz kalan Caner’in bile gittiği bu takımda; Hakan Balta’nın hala nasıl olur da bir alternatifi olamaz ? Bu sistemde savunma kadar hücuma da katkı yapması beklenen ve be sebepten zaten aksayan Hakan Balta’nın alternatifi olarak alınan Çağlar nasıl oluyor da sezon başlar başlamaz ameliyat olarak 2 ay sahalardan uzak kalıyor ? Sakatlanmadan önce alındıysa da, nasıl olur da 3-4 kulvarda savaşacak olan takıma bir alternatif düşünülemez ?

4. Uğur Uçar gönderilip, alenen stoper olduğu bilinen Ali Turan alındıktan sonra ve alt yapıdan dahi çıkarılan bir bek olmadan, nasıl olur da sağ bek bölgesinde tek başına kalan Sabri’nin bir alternatifi olamaz ? Bu mudur 4 kulvarda savaşacak Galatasaray için planladığınız takım ? Bu mudur transfer politikanız ?

Bu liste daha uzar da gider ve bunların cevabı “kıvırmadan” nasıl verilir bilemiyorum.

Her türlü komplo çarkını çalıştırıp oluşturduğum teoriler bile bu olan bitene bir anlam yükleyemiyor.

Gerets’in Saidoo yerine yalvararak istediği “savaşçı” ön libero yerine dalga geçer gibi son dakikada getirilen Inamoto misali, Rijkaard’ın kendi kendine gitmesini sağlamak için planlı bir şekilde başarısızlığa mahkum ediliyor olabilir mi ?

Zira bu olanlar ancak kasıtlı olarak yapılıyorsa mantıklı durabiliyor. İşin en acı tarafı da bu.

cimbom aşkına

24 Ağustos 2010 Salı

Bir sezona nasıl girilmez 101

Önelemelerde üstsüte iki vasatın altında takımla alınan beraberlikler, 20 yıldır ilk defa ilk iki maç kaybedilerek girilen lig ve geçen sezonun sonundan itibaren alındığında belki de bir rekor kırarak 5 resmi maçtır Sami Yen'de kazanamayan bir takım... 2010-2011 sezonunu son zamanalrda hiç olmadığı kadar kötü açtık, ama bundan çok daha kötüsü camia olarak neredeyse kimsenin işlerin düzeleceğine inanmaması. Çözüm önerilerini bir başka yazıya bırakıp, bu felaket duruma nasıl düştüğümüze bir bakalım.



Geçen sezonun başında gelen Elano, Keita ve Franco'nun üzerine devre arasında yapılan Jo, Giovani ve Neill transferlerinin ardından takımın lige erken havlu atması taraftarda ve basında iki yıldır esen yıldızlar karması havasının yıkılmasına ve "bize yıldız oyuncu değil savaşan oyuncu lazım baba" tarzı görüşün yaygınlaşmasına sebep oldu. Özellikle Jo'nun gece hayatının basın tarafından son derece abartılı bir şekilde yansıtılması ve taraftara aşılan "yıldız oyuncu = problem" düşüncesi, tribünde de son maçlarda kendini gösterdi. Taraftar olarak son yıllarda iyice ilahlaştırdığımız Metin Oktay figürünü bir kez daha takım üzerinde baskı unsuru olarak kullanarak Sami Yen'de pek de alışık olmadığımız bir şekilde oyuncuları ruhsuzluk ve özel hayatlarıyla suçlayarak yuhaladık.

Aslında taraftar ve basın zaman zaman kelle arayışıyla bu tarz tepkiler gösterebilirler. Klasikleşmiş bir tepkidir hatta "Şu takımın hepsini yollamalı!" cümlesi. Bizde garip olan ise yönetimin bu dalgaya ayak uydurması oldu. Son haftalara girerken Mehmet Helvacı'nın demeçlerini hatırlıyorum mesela, kendisi her maç sonunda oyuncuları ruhsuzlukla, "Galatasaray'a yakışır şekilde oynamamakla" suçlamaya başladı. Aslında gayet güzel futbol oynayan Giovani tuhaf bir şekilde başarısız bulundu, sene sonunda yabancılardan Neill ve Baros dışındaki herkesin gönderilebileceği bizzat başkan tarafından dile getirildi. Aslında Adnan Polat yönetimi göreve başladığından beri her sene durum bu, 5-6 yabancı gidiyor yerine yenileri geliyor. Takıma uyum, düzenin oturması gibi konular hak getire tabi...

Fatura yabancılara kesilmişti, oysa takımın asıl probleminin son yıllardaki en kalitesiz Türk futbolcu grubuna sahip olması olduğu ortadaydı. Arda Turan bir yana, Galatasaray'dan milli takıma çağrılan oyunculara baktığımızda kimi zaman 4 stoperinin birden ve iki de bekinin çağrıldığını görüyoruz. Bu futbolcuların hiçbiri ise üst düzey oyuncular değiller, çağrılmalarındaki ana sebep Fener ve Beşiktaş'ın savunmayı yabancılara emanet etmesi. Yerli oyuncu portföyündeki eksiklik bas bas bağırırken kulüp Giovani, Jo, Keita, Franco, Kewell ile yolları ayırdı, Elano'yu satmaya çalıştı. Üstüne bir de bu transferlerin sorumlusu olarak Haldun Üstünel de yönetimden uzaklaştırıldı. Adnan Polat-Sezgin-Haldun Üstünel durumu bambaşka bir yazının konusu olacak kadar önemli bir mesele aslında. Sonuç olarak yeni sezon hazırlıklarına geçen sezonki eksikliklerin üstüne hücumdaki 4 yabancı ve kaleci eksitilmiş şekilde başlıyorduk.


Bu durumda mantıklı bir insan gidenlerin yerine yenilerinin alınmasını bekler tabi, ki yabancı sayısı da 10a çıkarıldığında geniş bir hareket alanı vardı yöneticilerin elinde. Demin bahsettiğimiz Türk oyuncu portföyüne Adnan Sezgin'in ekledikleri ise Ali Turan, M.Batdal, S.Özkan, M.Çağıran ve Ç.Birinci oldu. Bu gelen oyuncuların bana göre hiçbiri Galatasaray düzeyinde olmayan, en fazla bu takımda yedek olabilecek oyuncular. Zaten sıkıntı da burda, şu anki kadromuz "en fazla yedek olur, iyi alternatif olur" denilebilecek oyunlularla dolup taşmış durumda. Takımda gönül rahatlığıyla ilk onbire koyulabilecek Arda dışında oyuncu yok gibi, bir de bence Sabri var ama onun da eksikleri fazla. Tabi ortalıkta sözleşmesi biten ne kadar oyuncu varsa almaya çalışınca böyle oluyor.



Yabancı transferindeki durum ise daha da trajik. En fazla ortalamanın üzerinde olarak nitelendirilebilecek Pino ve Cana (bu oyuncuyla ilgili bence taraftar gereksiz bir şekilde havaya girdi ilk geldğinde) dışında oyuncu, 24 Ağustos itibariyle alınamamış durumda. Bu noktadan sonra alınmasının ne kadar fayda sağlayacağı da soru işareti. Yani geçen sezonun aksine felaket bir transfer sezonu geçirildi bu sene. En azından taraftarın baskısıyla büyük bir hatadan geri dönülüp Kewell'la tekrar sözleşme imzalandı da takımda bir iki kaliteli isim kalmış oldu.

Tekrar dönüp kadroya baktığımızda kalenin Aykut ve Ufuk'a emanet bırakıldığını görüyoruz. Bu bence Adnan Sezgin deyişiyle "tezlik" bir vaka. Leo Franco kötü çıktı diye "bütün yabancı kaleciler kötüdür" çıkarımında bulunup Galatasaray'ın değil herhangi bir Anadolu takımının bile kalecisi olamayacak Aykut'a kaleyi bırakmak neyle açıklanır bilemiyorum. Ufuk ise yeterince maça çıkmamış bir kapalı kutu henüz. 4 yabancı hakkı dururken buraya neden hala adam alınmadığı da bir başka muamma.

Defans hattı geçen seneye göre geri gitmiş durumda. Biz oraya en azından Lucas'ın yanına birinin, ve bir de solbekin alınmasını beklerken, Emre Güngör-Ali Turan, Caner-Çağlar değişikliklerine gidildi, üstüne üstlük Uğur gönderildi. Böylece takımda Sabri'ye alternatif bırakılmamış oldu. Sabri sezona sakat girince de Ali Turan kabusuna maruz kaldık. Hakan Balta da gittikçe düşen bir performasn göstermeye devam edince sezon başladığından beri her maç 2 gol yememiz herhalde şaşırtıcı değil.


Orta sahada ise giden Mehmet Topal'ın yerine Cana geldi ve oraya da akılalmaz bir şekilde ikinci bir transfer yapılmadı. Barış ve Ayhan'ın yetersizliklerini görmeyen Galatasaraylı yoktur herhalde. 4-3-3'te iki yönlü oynaması beklenen orta 3lüde tek yönlü bile oynayamayan (Mustafa Sarp'ın nispeten başarılı maçları oluyor) Barış-Mustafa-Ayhan üçlüsüyle sezona girmemiz bence kaleci problemiyle birlikte hataların en büyüğü.


Hücum hattında Nonda ve Jo'nun ardından gelen Batdal bu iki oyuncunun kalitesinin de uzağında. Keita-Pino, Giovani-Serdar değişikliklerinde de elimizde kalan daha yetersiz bir oyuncu oldu. Böylece ligin en iyi hücum hatlarından birini de zayıflatmayı başardık.

Bu noktada yönetimin tutumuna da değinmek istiyorum. Cana-Pino-Kewell transferlerinden sonra Adnan Polat en az 3 oyuncunun daha alınacağını söyledi. Bunun ardından da "transfer ha geldi ha geliyor" minvalinden açıklamalarına devam etti. Şimdi ise Mehet Helvacı çıkıp "gidecek milyon euroları da düşünmemiz lazım" diyor. Madem kulüp ekonomik açıdan kötü durumda, taraftarı baştan beklentiye sokmayacaktınız. Çıkıp "sıkıntı çekiyoruz, fazla transfer yapadan kemer sıkacağız bu sene" deseniz inanın destek bulurdunuz. Takımdaki eksikler almış başını giderken az para harcamak adına transferi son güne kadar geciktirmek de nasıl bir yöneticilik anlayışıdır bilemiyorum. Ki yayın ihalesi sebebiyle kulüplerin eline geçen paranın arttığı, Buca Kayseri gibi takımların bile yıldız transferler yaptığı bir sezonda... Demekki geçen sene Adnan Polat'ın çizdiği tablonun aksine yıldız transferler yapılırken kulübün gelir-gider dengesi hiç de gözetilmemiş.

Belki fazla karamsar olacak ama sezona ağır yaralı girdiğimizi düşünüyorum. Sadece transfer ve yöentim düzeyinde gördüğüm hataları ele alabildim, teknik heyet ve taraftar da başka bir yazının konusu olsun. Ve tabi bu eksiklikleri nasıl giderebileceğimiz... Çünkü ne olursa olsun Galatasaray'ın olduğu yerde umut tükenmez.
cimbom aşkına

6 Temmuz 2010 Salı

2010-2011 Transfer Dönemi

Transfer dönemi açıldı açılalı Galatasaray'da gelenler/geleceklerden çok gidenler ve gitmesi muhtemeller üzerine konuşuluyor.

Topal, Uğur, Emre Güngör'den sonra listeye bugün de bir yenisi eklendi. Keita.

Elbette taraftar büyük tepki gösterecek. Sahada seyir zevkini arttıran ve her an maçı döndürebilecek güce sahip Keita'nın gidişi -yerine aynı kalitede bir yıldız gelmezse- sezon sonu dahi çok tartışılıyor olacak.

Onun gidişi ile alakalı 2 karşıt görüş var. Biri 8 milyon Euro bulunmuşken kaçırılması hata olurdu derken, diğeri Avrupa'da final hesapları yapılıyorsa aynı kalitede bir kanat oyuncusu nasıl bulunacak diyor. Aslında iki görüşün de kendi dinamiğinde haklılığı var.

Fakat asıl soru şu. Geçen seneden beri "transfer" diye basbas bağıran mevkilere henüz doğru dürüst bir takviye yapılmamışken, bir de gözümüz kapalı oynayacağını düşündüğümüz ve takıma güç+kalite katan oyuncular da gitmeye başladı. Acaba bu satışlar kaliteli birkaç transfere maddi destek için mi yapılıyor; yoksa yeni bir "Inamoto" vakasıyla mı karşılaşacağız.

Hepsini sabırla bekliyoruz. Kısa zamanda yeni transferler de açıklanınca Ak-Kara belli olacak. Fakat şu anda görünüm iç açıcı değil :

** Kale hala boş. Leo Franco'nun kredisi yok. Şahsi kanaatimce Aykut da bu yükü taşıyacak kalitede değil. Sezona Ufuk veya Aykut riski ile başlanmalı mı ?

** Sabri'ye alternatif sadece Ali Turan kaldı. Defans'da allahtan Neill var. Partneri sanırım Ali Turan, Servet veya Hakan Balta olacak. Solda verim verirse Çağlar. Olmazsa yine Hakan Balta olacak.

** Orta saha boş, hatta bomboş. Elano haricinde (-ki o bile hala soru işareti) şu anda 4-3-3 de orta sahayı çekip çevirebilecek bir oyuncu yok. 33'lük Ayhan ve 30'luk Mustafa Sarp ile Barış'a mı kalacak işimiz ? "Gitsin" dediğimiz Topal'ı aramamak dileğiyle.

** Arda da giderse kanatlarda tek alternatifimiz eski Kartal Serdar Özkan. Ne Kewell kalacak ne de Dos Santos'a bir çözüm getirilecek. Caner'i zaten geç; Keita da yok. Aydın'dan bir beklentimiz kalmadığına göre kanat oyuncumuz da kalmadı demektir. Bakalım kim/kimler gelecek ?

** Forvette Baros. O yoksa Batdal. O da verim veremezse yine forvetsiz bir Galatasaray

Yukarıdaki tablo iç açıcı gözükmüyor. Ciddi transferler şart. Bakalım Adnan'lar bu seneyi nasıl kurtarmaya çalışacaklar ?? Merakla bekliyorum.
cimbom aşkına

22 Mayıs 2010 Cumartesi

büyük kaptan

futbol dergisi mayıs sayısında osman altunterim' in yaptığı nefis bir bülent korkmaz röportajı var. ders niteliğinde. büyük kaptan büyük laflar demiş. bu yaşıma kadar gördüğüm en büyük kaptan o'dur.
bazı alıntılar aşağıda;


soru : son dönemde galatasaraylı eski futbolcuların tavırlarını nasıl buluyorsunuz?
büyük kaptan : .. bu tip polemiklerin biran önce son bulması gerekiyor artık. bıraksınlar bunları. önemli olan galatasaray kulubüdür. arma' dır! renk' tir! ben buna bakarım. seçimi şu kazanmış, bu kazanmış, o futbolcu alınmış, bu alınmamış...bunların hiçbir önemi yok. dediğim gibi ben önce galatasaraylıyım.
soru : arda da emre gibi fener forması giyer korkusu olabilir mi taraftarda?



büyük kaptan : ....aziz yıldırım' in ve fenerbahçe' nin arda' yı alacak gücü var. ama arda çıkıp "ben galatasaraylı arda' yım fener' i istemem" diyor. ama asıl konu bu değil. bunların konuşulmaması gerekiyor. çünkü ne olursa olsun galatasaray' dır önemli olan. önemli olan formanın içindekiler değildir, formadır ve armadır. bu yüzden isimlerin hepsi gelip geçicidir ve kalıcı olan galatasaray' dır ve taraftarın da bu bilinçte olduğunu biliyorum. büyük futolcular camilarda iz bırakırlar ama asla takımdan büyük olamazlar. biz renklerin ve armanın aşığı olmuşuz ya. bundan daha ötesi yok ki.

cimbom aşkına

25 Nisan 2010 Pazar

istediğimiz takım budur


galatasaray basketbol takımı için garip bir sezondu. sezon başında ortaya çıkan aptallık nedeniyle takımın şirazesi kaymıştı. puan silindi, geri verildi, hoca ve teknik ekibi kovuldu, takımın yöneticisi istifa etti.
kesin küme düşer, denilen bu takımın sezon boyunca onurlu mücadelesini izledik.
son 15 yılda izlediğimiz en onurlu ve gururlu basket takımımız bu takımdır.
peki bu takım şampiyon mu oldu, kupalar mı kaldırdı. hayır.
sadece sahada galatasaray ruhuna uygun, aslanlar gibi mücadele etti. dünkü maçı kaybedip küme de düşseler avuçlarımızı patlayıncaya kadar alkışlayacaktık.
istediğimiz takım budur. ne kupalar, ne derbiler, ne şampiyonluklar, bunlar gelir geçer.
örnek olsun ali sami yen' de oynayan takıma.
teşekkürler cem akdağ. liderlik, koçluk nedir, ne değildir, öğrettin hepimize.
teşekkürler rancik, wilkinson, jasaitis, washington. bu takım çok uzun yıllardır böylesine galatasaraylı yabancılar görmemişti, hasrettik...
teşekkürler gençler, hepiniz süperdiniz.
umarız bu takım seneye de dağılmaz.
cimbom aşkına

18 Nisan 2010 Pazar

kolay mı be çocuk!

kolay mı be çocuk bir çırpıda metin oktay olmak?


var mı öyle 2 yılda hagi olmak?


tribünlerin "büyük kaptan" diye bağırması ile büyük kaptan olmak kolay mı?



anadolu' nun "messi" si olmak bile daha kolay olabilir.



o pazubandı kimler taktı koluna, onun ağırlığında kolları havaya kaldırmak o kadar kolay olmasa gerek.
sen ufacık bir çocuksun daha.
o etiketleri senin orana burana yapıştıranlarda kabahat.
ama çocukluğundan da bilmelisin, o etiketler çıkartılırken daha çok acı verir, can yakar...
cimbom aşkına

Futbol, Rijkaard ve Galatasaray

Ne zaman "futbol neden dünyanın en popüler oyunudur?" diye tartışılsa ilk söylenen şey, basit bir oyun olmasıdır. Futbol o kadar basit bir oyundur ki, oynamak için topa bile gerek yoktur çünkü dört taş ve kutu kola şişesi bile bir grup çocuğun bu oyunu oynamasına yeter. Futbol bu kadar basit olduğu içinde herkes bu oyundan çok iyi anladığını düşünür ve hiç kimse ( özellikle Türkiye'de) eleştiri yapmaktan çekinmez.

2002 yılından bu yana Türkiye'de kulüplerin gelirleri arttığı halde Türk futbolu geriledi ve bunun tek bir suçlusu yok. Türkiye'de asıl sorun yöneticiden, yorumcuya, yorumcudan taraftara bir çok insanın söyledikleri ile yaptıklarının birbirini tutmaması. Bugün kiminle futbol konuşsanız ağzından ilk çıkan sözler "sabır" ve "istikrar" olur ama bir takım 3 maç üst üste puan kaybettiğinde yorumcular istifa diye televizyonlarda bağırır, o sene şampiyon olunamadığı zaman yöneticiler antrenörü değiştirir ve takımdan 4-5 kişiyi gönderip 6-7 kişi alır, taraftarlar takımları ligde iki basamak gerilediğinde tesislerde futbolcuların arabalarına saldırır. Hepimiz altyapıdan oyuncu çıkartılsın der ama 17 yaşındaki bir futbolcu hata yaptığında bu sefer "bu iş çoluk çocuk ile olmaz" deriz. Takım ofansif bir kadro ile çıkıp maç kazandığında "işte böyle oynayacaksın sen büyük takımsın, rakip senden korkacak" deriz ama ertesi hafta aynı kadro maç kaybettiğinde "modern futbolda bu kadar çok hücmucu ile oynayamazsın" diyebiliriz. İşte bu yüzden adınızın Rijkaard olmasının hiçbir önemi yok. Hatta adınızın Rijkaard olması, bazı insanların sizi eleştirmesi için bir neden.

2002-2003 sezonunu R.Madrid'in 22 puan gerisinde altıncı bitiren Barcelona'yı yeni baştan oluşturup iki lig, iki İspanya süper kupası ve bir şampiyonlar ligi şampiyonluğu dahi kazandırsanız, bu gün yere göğe sığdırılamayan Barcelona'nın iskeletini bile oluştursanız, messi, ronaldinho, xavi,puyol gibi kendi mevkilerinin hatta dünyanın en iyi oyuncularını bile yönetseniz yine de, Turkcell Süper Lig'inde ilk senenizde şampiyonluğu kaçırmanızdan sonra gitmenizi isteyecek bir çok insan ile karşılaşabilirsiniz.

Bu gün m.topal, m.sarp, barış özbek gibi oyunculardan kurulu bir ortashanın neden hızlı ve ayağa pas oynayamadığını eleştirmek ve bunun faturasını antrenöre kesmek şakaysa hiç komik değil ciddiyse çok komik. Yine Barcelona'da oynattığı sistemden farklı bir sistem ile takımı oynatmasını eleştirmekde doğru değil çünkü hiç bir şekilde top yapamayan ve çabuk oynayamayan, hızlı ve tempolu futbol denince aklına uzun top atmak gelen bir orta sahanın ilerdeki üçlüyü besleyemiyeceğini bilmek için Rijkaard olmaya gerek yok.
cimbom aşkına

13 Nisan 2010 Salı

Sistemin ve Rijkaard'ın akıbeti

son günlerde spor basının tamamının mürekkebinde veya dilinde aynı mevzu var. türk futbolcusunun belirli bir sistem çerçevesinde ve bu sınırların içinde disiplinli bir şekilde oynayamayışı ve/veya buna uyum sağlayamayışı. gündem gereği bu tartışmanın en tepesinde de Galatasaray'ım ve Rijkaard var.

Mesele aynı. En taze ve çarpıcı örnekler Koskoca Avrupa şampiyonu İspanya'nın teknik direktörü Dede; La Liga ve Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Del Bosque gelmiş, bu "sistemsizlik" ve buna ilave olan sabırsızlık sebebiyle geldikleri gibi gitmişler. Bu ve benzeri kariyerli fakat başarısız Teknik Direktör isimleri çoğaltılabiliyor (Hiddink hatta Nevio Scala vb)

Şu sisteme uyamayan Türk futbolcusu "geyiğine" en yakın örnek sanırım yine Galatasaray. Henüz herhangi bir yorumunu izlemedim ama Fatih Terim şöyle bir tartışmanın içine girse, ilk yorumu sanırım şöyle olurdu :

"Ne yani? Bizim üst üste şampiyonluklarımız ve futbolun zirvesine oturduğumuz 2000 senesinde oynadığımız bir sistem, bir felsefe değil midir ?"

Öyle ya; İleri uçtan başlayıp en geriye kadar süren inanılmaz bir pres, topun olduğu noktada çoğalmaya çalışan ve alan daraltan bir takım, kanat varyasyonları ve orta sahadaki profesör önderliğindeki hücum zenginliği vs. vs. (futbol bilimcileri çok daha iyi açıklayabilir heralde)

Öyleyse, burada "sistem" oyununu beceremeyen Türk futbolcusundan çok, elindeki futbolcu yapısına uygun sistemi uygulayamayan ya da bilmeyen teknik adamlardan bahsetmek de olası. Yani böyle bir tartışma da yaratılabilir.

Çok basit bir şekilde örneklersek; Nasıl ki yapısı çok belli olan Alman Milli Takımını Brezilya gibi oynatamazsanız ; aynı şekilde Brezilya Milli Takımını da Almanya gibi oynatmanız mümkün değil. O dönemin en gözde, en başarılı sistemi veya kurgusu nasıl olursa olsun; böylesi bir değişikliği oturtmanız mümkün değil. İşte sırf bu yüzden bizim Milli Takımımızın ya da kulüp takımlarımızın da oyuncu kalite ve yapısını aşan bir oyunu oynayabilmelerini olası görmüyorum.

Dilimin altındaki baklayı çıkarayım sevgili Galatasaray'lılar. Evet ; ben bu futbolcu yapısı ile Rijkaard'ın başarılı olabileceğini düşünmeyenlerdenim. Elbetteki Türkiye'ye gelmiş en kariyerli hocalardan birinin diğer güzide kulüplerimizin yapmış olduğu gibi bir çırpıda harcanmasını istemiyorum. Ve elbette kendisine sabır gösterilmesini, en az 1 sezon daha bu sistemi oturtmaya çalışması gerektiğini düşünüyorum. Ama bunun için çok önemli trasferler gerektiği de aşikar.

Peki nedir bu mevcut oyuncu kadrosundaki eksikler? Çok basit ve eğlenceli bir analiz ile aydınlatmak isterim :

Isterseniz 1998-2000 sezonu Galatasaray'ı ve o dönemde ön liberolu sistemi büyük bir başarıyla hayatımıza sokan Fransa Milli Takımı'nın omurgasındaki benzerliklere, oyuncu yapılarındaki paralelliklere bir göz atın. Kalede Taffarel - Barthez , defansta Popescu - Blanc, önlerinde ön libero Suat - Deschamps, takımın beyni olması münasebetiyle : Hagi - Zidane. Bu omurganın etrafında da benzerlekiler var ama değinmeye gerek bile yok. (Bahsettiğimiz oyuncu kadrosuna formda bir Fatih Akyel, orta Sahadaki presi tamamlayan Okan, Emre B , Ümit Davala , Ergün ve Hakan Ünsal ile diğerlerini de ekleyince zaten başarı kendinden geliyor: Fransa'da ise Lizarazu,Vieira,Pires,Djorkaeff,Petit ve Henry-Trezeguet) Görülüyor ki oyuncu yapıları her iki takımın da alan daraltan ve topu sürekli kazanarak kendinde tutup hücum etmek isteyen anlayışına uygun.

Günümüzdeki Galatasaray ve oynamaya çalışılan sistemin 1 numaralı takımı Barça arasındaki farklar ise inanılır gibi değil.

Omurgada kale zaten boş. Önde "artık" Neill ile Puyol ya da Pique'yi özdeşleştirmek mümkün. Önlerinde bir Xavi-Iniesta kalitesini geçtim (zira dünyada bile bulmak olanaksız) , bunların oynadığı oyuna az da olsa yaklaşabilecek tek bir adam yok. Aksak bir Nonda, sakat Baros ile Etoo ya da Ibrahimovic modelini yakalamak zor. Beklerdeki Dani Alves-Abidal ile Sabri-Balta ikilisini ise tek kalemde geçiyorum. Varsa yoksa kanatlardaki Arda-Keita-Kewell. Bunlar haricinde oynamaya çalışılan sistemi becerebilecek kapasiteye yakın olup "kötü bir kopya" diyebileceğimiz futbolcu yok.

Yani çok kaba, basit ve gayet yüzeysel bir bakışla bile sistemin çalışmasını sağlayacak olan oyuncu tipi Galatasaray'da yok.

Görünen o ki; en azından bir sol bek ve iki orta saha oyuncusu şart. Fazlası da gerekir ama minimum'da gereken bu.

Öte yandan arzu ederdim ki maç içerisinde sistemin işlemediği ve maçın gittiğini gördüğü anda Rijkaard'ın vazgeçemediği sitemine alternatif bir acil durum planı olsun.

Dip Not : Son 5 haftada hiçbir takımın 5'de 5 yapmasını olası görmüyorum. En avantajlı fikstür ise hala Galatasaray'ımda. Haydi Cimbom diyorum. Haydi Rijkaard diyorum. Acil Durum!!
cimbom aşkına

ruhsuzluk

"11 nisan ali sami yen tribün protestosu" diyarbakır maçının çok çok önüne geçti. beklenen ve istenen de buydu galiba.


basın köşeciklerinde ve bloglarda her türlü yorum vardı; “az bile olmuş” diyenden, “taraftara yuh” diyenlere, arda turan için ağlayıp sızlayandan, 2 gün önce ana avrat düz gittiği jo’ ya methiyeler düzene, yok bursa puan kaybetmişmiş de bu maçta bu yapılırmıymış diyenden “bu adamları 2 ay önce 1000 kişi havaalanında karşılamadı mı” diyene hatta hatta “taraftar gitsin takım şampiyon olur” diyene kadar her cins tepki vardı. bu tepkiler hiç de şaşırtıcı ve abartılı değil, tıpkı dün ali sami yen’de olanlar gibi.
“sapına kadar haklı bir tepki” tarafındayım. bu tepkinin ana nedeni ne giden şampiyonluk, kupa, ne sıralamadaki konum ne de derbi yenilgisi. ana neden “RUHSUZLUK” tur baylar, bayanlar.


“arda kızarkadaşıyla sinemaya gitmiş, nolmuş yani” diyenler; kaptana tepki sinemaya gittiği için değil, bu sezon kaptanlık pazubandı sonrası yaşadığı “ne oldum lan be” tavrıdır. geçen sezon attığı attırdığı gollerden sonra yaşadığı coşku, sevinç, gülücükler, hırs gitmiş yerine içi boş bir tavır gelmiş. üstüne vazife olmayan işlere karışma, “milli takım hocası o olmasın bu olsun” demeler. birşeylere birilerine küsmüşmüş. ah canım benim, kıyamam! ne bekliyordu, acaba, “kaptanım lan ben, ister oynarım ister tavır yaparım, en büyük gassaraylı benim” diye ortada gezsin, sahada koşuyormuş, oynuyormuş gibi yapsın taraftarda kayıtsız şartsız ona tapınsın. oldu canım, ekmek var yer misin?
jo! profesyonelmiş, özel hayat onunmuş. yeni gelmişmiş, 3 gol atmışmış, elinden geleni yapıyormuş. yesinler canım! biz de koyunuz ya. sahada 15 dakikada 15 ofsayta düşsün biz de alkışlayalım, yok öyle 3 kuruşa 5 köfte!
o golü her kaleci yiyebilirmiş, maçın son 20 dakikası zaten herkes ıslıklamış, bu kadar yetmezmiymiş. yetmez canım ciğerim. bazen 1 gol tüm sezonun içine ediyor işte. kalecilik de böyle bir şey işte. yılda bilmem kaç milyon euro cebe indir, sonra yok lensimi unutmuşum, yok ayağım kaymış, önüme adam çıktı diye kıvır. sonra da duygu sömürüsü, ailesi yanında değilmiş de onları özlüyormuş da. milyon eurolar kontrata imza atmadan önce nerdeydi aklın.


bu adamların en kötüsünün kontratı yılda temiz bir teklik (miyon euro!). sonra çıkıp duygu sömürüleri, dünyam yıkıldı ebediyatı, bırakıp giderim buraları, keyfimi kaçırıyorlar röportajları, şımarıklıklar... yemezler!


“taraftar tepkiyi abarttı” diyenler, peki takım “ruhsuzluk” u abartmadı mı?
cimbom aşkına

1 Nisan 2010 Perşembe

Arda Duran!



Arda Turan, 22 yaşında. Bu genç yaşına rağmen Galatasaray'ın kaptanı. Yetenekleri tartışılmaz ama kaptanlığı yönetimden torpilli! Sanıyorum ki, yönetimin kaptanlık vermesinin en büyük nedeni, Avrupa piyasası için vitrine koyarken fazladan artı puan kazandırmak. Ama bu planı yürütürken hesaplanmayan bazı detaylar var.

Adnan Polat'ın Arda'yla arkadaş gibi samimi görüntülerini bir çok kez gördük. Bu ise ayrı bir yanlış. Gerçek anlamdaki profesyonel futbol anlayışında, değil başkanın futbolcu ile sarmaş dolaş olması, aynı ortamda bile bulunmaması gerekir. Düşünün ki, Türkiye'nin en büyük şirketlerinden birinde (Turkcell vb.) çalışan personel patronla geziyor. Bu davranışta bir tuhaflık yok mu? 
Arda Konuşuyor

Röportajında, "tesislerdeki garsonlar, malzemeci ne yapıyor?" diye düşündüğünü söylüyor. İşte bu yüzden ileri gidemiyor, yerinde sayıyor Arda duran. Bunları başkası düşünmeli, Arda "futbolumu nasıl geliştirip takımıma daha fazla yararlı olurum?" u düşünmeli. Hepsini bir kenara bıraksak bile böyle bir şey söylemek, tesislerde o işleri yapan insanlardan sorumlu kişiye yapılmış ayıptır, saygısızlıktır (istemeden de olsa). Yine aynı röportajda, gelecekte Galatasaray Başkanı olmak istediğini söylüyor. Kafası bunlarda olan bir insan, nasıl işini iyi yapabilir? Zamanı geçmeden iyi bir mentor desteği sağlanmalı kendisine. Arda'nın bu paragrafta söylediklerinden daha vahim olan ise yayınlandığı yerin Galatasaray Dergisi olması!

Arda, en iyi taraftarın kendisi olduğunu iddia ediyor. Kendisinde taraftarlık ölçme aleti var galiba! Gerçi UEFA'nın sitesinde taraftarların sorduğu sorunun birine "yetenekli bir oyuncu olduğumu hiç düşünmedim, ancak büyük bir futbol dehamın olduğunu ve futbol oynamayı bildiğimi düşünüyorum." şeklinde cevap veriyordu. Bu açıdan baktığımızda, bir taraftarlık ölçme aleti icat ettiğini düşünmek o kadar da mantıksız gelmiyor. Arda'nın mesleği ne? Futbolculuk. mesleği futbol olduğu için, taraftarı olduğu takıma oynayarak destek veriyor, tabi ücreti mukabilinde! En iyi taraftarsa, neden Avrupa'da oynamak istiyor? Kendi adıma söylüyorum; şimdiye kadar hiç Liverpool tribünlerine transfer olmak isteyen Galatasaray Taraftarı görmedim!

Cristiano Ronaldo mütevazi değildir, çıkar konuşur "şöyleyim, böyleyim...". Adamı takdir ederim, kendine güvendiği için ve de söylediği gibi olduğu için. Arda çıkıp "yetenekli değilim, dahiyim" derse garipserim. Çünkü dahi değil. İleride olabilir de olmayabilir de. Zaten Türkiye futbol aleminin dahilik görevi kadrosu 1 kişiliktir. O görevi de şu anda Daum yürütmektedir.

İşin özü; Arda'nın Galatasaray'a olan aşırı sevgisinin artık takıma zarar vermeye başladığını düşünüyorum.

Scarface'i izleyenler bilir. Tony Montana'nın yükselişini ve ardından aşırı hırsla birlikte saplantıların bir insanı nerelere sürükleyeceğini.

Umarım Arda kafasını sadece futbola verir, eski günlerdeki gibi. Biz de nefis çalımlarını izlemeye devam edip alkışlarız.

cimbom aşkına

Yeter Ümmetçi Zihniyet Yeter!!!

Son zamanlardaki başarısızlıklar sonrası zamanında nasıl bir çıbanın başı oldukları artık iyiden ortaya çıkan eskiler yeniden konuşmaya başladılar. Dem vurdukları tek şey ise abilik kavramı. Takımın abileri yokmuş, olsaymış bu durum olmazmış vs... Fem Dersanesi sanılan bir takım varmış meğerse ortada. Abilerin dizinin dibinden ayrılmayan genç futbolcular ve en küçük yanlışında lobilere kurban edilen yabancılar. Kurban edilemeyecek kadar büyük bir karizmaya sahip olanlar ise bu tayfa ne kadar istemese de kahraman oldular bu takımda. Hagi, Popescu ve Taffarel. Karizmaları biraz daha aşağıda olsaydı onlar da bitirilmeye çalışılırdı. O kadar da eminim.

Demokrasi denen kavramdan nasibini almamış bir ülkenin futbolcuları sosyal hayatlarına egemen olan el - etek öpme olayının Galatasaray için kurtarıcı olacağını söylüyorlar. Akıl yerine bir anlık gazın ligi getireceğine, Avrupa'da kupalar kazandıracağına inanıyorlar. Onlara göre yabancılar sadece para israfi. Aklıyla oynuyorsa hele iyiden ziyan. At gibi koşmali futbolcu onlara gore. Ter akmalı mabadından. Varsın 2 metre yanına pas veremesin. Taca gideceği belli olan topa koşup bağları falan koparsa hele. Bildigin peygamber işte. Onların anladıkları, olmasını istedikleri futbol işte bu kadar akıldan uzak.

Şimdi sallanıyor herkese. Rijkaard iş bilmez şanslı adamın teki, Neeskens futbolculuğunun ekmeğini yiyor, Elano kız gibi, Keita küçük maçların oyuncusu vs... Mehmet Topal aslan ama. Ya da 2 adım ötesine pas veremeyen Mustafa Sarp. Bu adamlara göre kurtuluş 1 senedir top oynamayan Ayhan'da. Kurtuluş insan gibi davranılan, ailesiyle zaman geçirmesine izin verilen futbolcularda olamaz onlara göre. Öyle ya. Karşı tarafın başkanı her gün başında takımın. Tam gün askeri mesai var. Adına ilaçlar uydurulmuş. Başkanının adını bile bilmeyen Premier Lig topçusu da topçu değil zaten. Onlara göre kurtuluş askeri kamplarda. Psikolojinin bozulması lazım önce. Psikopat olmalı futbolcu. Deli deli bakmalı. Aklını zinhar kullanmamalı. Erkek oyunu bu. Çocukluğunda babası tarafından gösterilmesiyle övünülen organının dogrultusuna gitmeli topla beraber. Bakmamalı sağa sola. Görerek oynamamalı. Pivot santroforları olmalı en başta. Önüne gelen uzun vurup kafasıyla arkadaşına indirmesinden medet ummalı. Yerden kısa pas akla ve tekniğe dayandığı için derhal unutulmalı. Zaten yabancılar israf dediğimiz gibi. Onlar olduğu için gelişememekte bu meret. Yabancı olmamalı. Hatta Almanya doğumlu bile olması problem bu abiler için. Türk oğlu Türk olmalı. Maç sonrası abileri saçlarını okşamalı, maklube yenmeli beraber.

Bu hastalıklı zihniyetin çoğu köşe yazarı şu anda. Takımda kalanlar ise bu sene sonu temizlenecek umuyorum ki. Cerahat akınca çok güzel olacak bu takım. Dışarıdaki ümmetçilerin içeride yandaşı kalmayınca Avrupa Şampiyonu da olunacak, kupalar da gelecek. Onlar da bir kenarda kendilerini yiyecek.

İşte o nedenle Rijkaard ve ekibini tutmalı Galatasaray. İnadına. Kurtuluş icin. Seyrantepe olayından da önemlidir bu, Riva arazisinden de, şampiyonluktan da. Cerahatin temizlenmesinin yolu bu adamların boyunduruğu altına girmeyecek bu kadroyla devam etmektir.

Varsın Fener bizi yensin. Sanki onlar varken farklı bi halt mı oldu? Maksimum çıkarlar Saba Tümer'in programına. Anlatırlar nasıl yenildiklerini. Aynı akıl veren abileri gibi.

Nedir yani!!!
cimbom aşkına

31 Mart 2010 Çarşamba

Selçuk'un Ayağı

Maç hakkında taktik-teknik açıdan konuşulacak pek fazla bir şey yok aslında. Bir çok oyuncumuzun iştahsızlığı ve bazı oyuncularımızın yeteneklerinin yetersiz olması Fenerbahçe ile yaptığımız maçlarda her zaman vuku bulan garip olaylarla birleşince maçı kaybettik.

Yenilgiyi tabi ki sadece Servet'e bağlamıyorum ama maçtan sonraki röportajında "biz görevimizi yaptık savunmada pozisyon vermedik, golü orta sahadan yedik, tüm oyuncular daha dikkatli olmalı" diyor. (söyledikleri, kelimesi kelimesine aynı olmayabilir ama bu anlamda sözler kullandı) Rakibinin atak yapma gibi bir düşüncesi olmadığını ve hücum adamının ise Güiza olduğuna değinmeyeceğim. Selçuk yaklaşık 35 metreden penaltı kullanır gibi rahatça şut çekerken Servet tam Leo Franco'nun görüş açısını kapatacak şekilde duruyor. Fenerbahçe'de oynamış, Galatasaray ve Milli Takım'da oynayan Servet daha nerede duracağını bilmiyorsa bütün suçu kaleciye ve orta saha oyuncularına yıkmak yersizdir. Orta saha oyuncuları deyince; Mehmet, Barış ve Mustafa, stoper Neill'deki teknik kapasitenin onda birine sahip olsa takım bu durumda olmazdı.


Şunu da kabul etmek gerekir ki, Fenerbahçe Özhan Canaydın'ın ölümünü iyi kullandı. Maça kadar medyada estirilen centilmenlik havası, hafta içinde Manisaspor'la yaptıkları kupa maçında alkış, bizim maçta alkış! Tüm bunlar, taraftarımızın ve oyuncularımızın havasını kaçırdı. Bu arada Alex, maçtan bir kaç gün önce centilmenlik mesajları vermiş. Adama demezler mi? "senin sahanda arkadaşların oyuncularımızı döverken, taraftarın eline geçeni sahaya atıp hakemin kafasını yararken neden engellemedin?"

Yazının başında bahsettiğim "vuku bulan garip olaylar" neticesinde kaybetmemiz, bu maçta Selçuk'un gol atması şeklinde gelişti. Tanrı'nın ayağı değil, bildiğin Selçuk'un ayağı.

Maçtan ilginç bir anekdot: Alex'e atılan su şişesine tribündeki hatun öyle bir şaşırıyor ki, sanki sahaya şişe değil de meteor düştü. Hangi dünyada yaşadığını bilmiyorum, o da geldiği maçın hangi maç olduğunu bilmiyor.
cimbom aşkına

26 Mart 2010 Cuma

27 mart 2010 Galatasaray Seçimli Genel Kurulu

Başkan Adaylarının Yönetim Kurulu Aday Listeleri


Kulübümüzün yarın yapılacak olan Seçim Genel Kurul Toplantısı'nda Başkanlık için yarışacak olan Başkan Adnan Polat ve Adnan Öztürk'ün Yönetim Kurulu Aday Listeleri açıklandı.


Seçimde
"Kırmızı" oy pusulasını kullanacak olan Adnan Polat'ın dün akşam açıkladığı Yönetim Kurulu Aday Listesi şu isimlerden oluşuyor:

Mehmet Helvacı
Yiğit Şardan
Haldun Üstünel
Işın Çelebi
Ali Haşhaş
Cemal Özgörkey
Murat Yalçındağ
İbrahim Çağlar
Taner Aşkın
Yalçın Orhon
Doğan Yalçınkaya
Vedat Eşkinat
Hakan Üstünberk
Emir Sarıgül
Selim Sayılgan

Seçimde
"Sarı" oy pusulasını kullanacak Adnan Öztürk'ün yazılı olarak açıkladığı Yönetim Kurulu Aday Listesi şu isimlerden oluşuyor:

Hayrettin Kozak
Hamdi Yasaman
Murat Ece
Ömer Kayalıoğlu
Osman Hattat
Abdürrahim Albayrak
Can Topsakal
Mehmet Cibara
Reşit Sinanlı
Emre Alkin
Fatih Gökşen
Emre Erdoğan
Cem Ersan
Necati Demirkol
Kaan Boyner


http://www.galatasaray.org/ dan alıntıdır..

cimbom aşkına

Dünya Derbisiymiş Hadi Canım Sende

Yıllardır bizi uyuturlar. Galatasaray-Fenerbahçe derbisi dünyanın en büyük derbileri arasındaymış diye. Ben de dahil bir çok taraftar bu masalla yıllarca uyutuldu ve hala uyutulmaya devam ediyor. Neyse ki ben bu masaldan futbol konusunda üniversitede bilimsel çalışmalar yaptığımdan beri uyandım. Medyanın ve internetin gelişmesiyle aslında bu maçın o kadar önemli olmadığının farkına varan birçok insan var artık.
Eğer gerçekleri yazacaksak Fenerbahçe ile oynayacağımız bu maç derbi falan değildir. Ülkemiz için çok büyük bir maçtır o kadar. Benim için ezeli ve ebedi dostumuzu yenmek önemli ama her şey demek değil. Dünyada kaç kişi bu maçı seyredecek sizce? Dünyanın en önemli spor kanalı Eurosport bile bizim ligimizdeki maçların skorlarını yayınlamakta çekingen davranırken, maç görüntülerini yayınlamazken kimi kandırıyoruz dünya derbisi diye.
Kimse şunu demesin. İnternet oylamasında bu derbi en önemli derbi seçilmiştir diye. Kendimiz oy veriyoruz. Ondan sonra kendimizi kandırıyoruz.
Galatasarayımız için şunu söyleyebilirim. Benim için şampiyonluk Trabzonspor maçından sonra yalan olmuştur. Eğer büyük bir futbol mucizesi olmazsa Bursaspor bu işi götürecek gibi. Fenerbahçe maçının kazanılması bize sadece ligi ikinci bitirip şampiyonlar liginde yürümemizi sağlayacaktır. Zaten bu maçın sonunda kazanan lig ikincisi olur kaybeden de ligi dördüncü bitirir.
Hocamızın elindeki orta saha oyuncuları ile başarılı olamayacağı sezon başından beri belliydi. Sezona erken hazırlanılması ve futbolcuların erken form tutması bizim bu gerçeği görmemizi engelledi. Sonuçta aradaki puan farkını normal karşılamak lazım.
Bu maçın sonucu ne olursa olsun hayat devam ediyor. Fenerbahçe'yi yenmişiz yenmemişiz önemli değil. Önemli olan sezon sonunda şampiyonun kim olacağıdır.
cimbom aşkına

28-Mart-2010 Galatasaray-Fenerbahçe Maçı

çok fazla değil bu pazar günü oynanacak, 26 mart günü oynanacak bursa maçının skoru ve bu maçın skoru az-biraz bir şeylerin rengini belli edecek.. takımımızın olası mağlubiyeti halinde lig sonunda şampiyon olacak takımın renklerinde kırmızı olma ihtimali kalkacak ve laciverdin yanına sarı yakışmadığı için yeşille-beyazın uyumunu seyretmek isteyeceğiz.. tabi bu bir Galatasaraylının karşılaşmak istediği en son tablo..

olabilecek en kötü durumdan bahsettiğimize göre maçla ilgili bir kaç şey söylememiz gerekiyor.. sezon başında yapılan oyuncu-antrenör transferlerinden sonra herkesin kafasındaki tek soru kaç puan farkla lider oluruzdu.. akabinde devre arasında yapılan katkılarla beraber bu duygu iyice perçinleşti..

fakat daha sonraları gelen forvet sıkıntısı (sakatlıklardan kaynaklanan) ve dış saha beceriksizlikleri işin rengini değiştirdi.. sonuç olarak önemi tartışılmayacak bu maç iyice anlam kazandı..

Galatasaray' ın bu maça hangi kadroyla çıkacağı ve oyun felsefesinin ne olacağı hala tam olarak belli değil.. tabi ki kazanmak sahada yer alan onbir aslan olacağından kimsenin şüphesi yok.. kaleciyle ilgili herhangi bir değişikliklik yapılmayacağına göre defans kurgusundan başlamak gerekiyor..

öncelikle rijkaard' ın muhtemel 11' ine bakalım:

------------------------leo----------------------------------
-------sabri---neill---güngör---caner----------------------
--------------------------------------------------------------
-----------------barış-------sarp---------------------------
------------------------elano--------------------------------
---------------------------------------------------------------
--------keita-------------------------santos(arda)---------
--------------------------jo(baros)--------------------------

içimden geçen 11 ve gerekçeleri:

------------------------leo----------------------------------
-------neill---servet---güngör---balta*-------------------
--------------------------------------------------------------
-----------------ayhan-------sarp---------------------------
------------------------elano--------------------------------
---------------------------------------------------------------
--------keita-------------------------arda(caner)*---------
--------------------------jo(baros)--------------------------

(* arda oynarsa hakan balta' nın yerine caner..)

defansın göbeğinde güngör-servet ikilisini en son milli maçta görmüştük.. bu ikilinin böyle bir maçta oynuyor olmaları kendilerinin morali açısından ve dolayısıyla Galatasaray' a katkıları açısından paha biçilemez bir sonuç doğuracaktır kanımca.. ayrıca bu durumun diğer bir artısı ise neill' ın sağ kanatta yer almasıyla beraber ne zaman, nerde ve nasıl patlayacağı belli olmayan bir sabri tehlikesinden takımı kurtaracaktır.. birde fener hücum hattının çok saldırgan ve çok başarılı olmadığı ve deplasmanda attığı gol sayısının azlığına bakılırsa servet-güngör ikilisi bu maç için başarılı tercih olacaktır.. sol kanatta ise arda oynarsa caner, oynamazsa hakan balta tercihi doğru olacaktır. (sanırım başka da alternatif yok)

orta saha Galatasaray' ın son maçlarda kaderini belirleyen bölge oldu.. yetenekli oyunculardan çok mücadeleci oyuncuların yer alması Galatasaray' ı zor durumlarda bırakmakta.. bu durumu değiştirecek kişi ayhan' dı fakat o da bu sen çok fazla forma şansı bulamadığı için oynasa dahi ne yapacağı bir soru işareti.. (tabi ki gönüllerden emre çolak geçiyor ama onun oynama ihtimali kimsenin aklından geçmiyor) bu bölgede umarım elano klasını gösterir ve kendisinden bekleneni ortaya koyar.. keita ise eminim sami yen' deki şovuna devam edecektir aksini düşünmek bile yeterinden fazla derecede üzüyor bünyeleri.. taraftarı ve takımı coşturmak hatta daha ötesi kendisinin elinde umarım bunu gerçekleştirir.

takımın en uç noktasında büyük ihtimal jo yer alacak.. kanat oyuncuları ve elano tarafından iyi beslenirse neler yapacağı malum..

her ne olursa olsun hiçbir bahanenin kabul görmeyeceği, çıkıp oynanıp büyük başkanın hatrına(anısına)üç puanın kazanılacağı maç olmalıdır.. aziz yıldırım ceza almasaydı eğer her golden sonra adnan polat' ın elini sıkarak özhan başkana adına verilecek en güzel mesaj verilebilirdi..

28 mart akşamı zirvenin rengini sarı-kırmızı yapma niyetimizi iyice belli etmiş olmamız dileğiyle..


cimbom aşkına

25 Mart 2010 Perşembe

galatasarayistan

ekşi sözlük yazarlarının Galatasaray aşklarını dillendirdikleri blog...
cimbom aşkına