galatasarayici@hotmail.com adresinden bizle irtibata geçebilirsiniz..
(ekşi sözlük yazarları tarafından hayat verilmektedir..)

25 Nisan 2010 Pazar

istediğimiz takım budur


galatasaray basketbol takımı için garip bir sezondu. sezon başında ortaya çıkan aptallık nedeniyle takımın şirazesi kaymıştı. puan silindi, geri verildi, hoca ve teknik ekibi kovuldu, takımın yöneticisi istifa etti.
kesin küme düşer, denilen bu takımın sezon boyunca onurlu mücadelesini izledik.
son 15 yılda izlediğimiz en onurlu ve gururlu basket takımımız bu takımdır.
peki bu takım şampiyon mu oldu, kupalar mı kaldırdı. hayır.
sadece sahada galatasaray ruhuna uygun, aslanlar gibi mücadele etti. dünkü maçı kaybedip küme de düşseler avuçlarımızı patlayıncaya kadar alkışlayacaktık.
istediğimiz takım budur. ne kupalar, ne derbiler, ne şampiyonluklar, bunlar gelir geçer.
örnek olsun ali sami yen' de oynayan takıma.
teşekkürler cem akdağ. liderlik, koçluk nedir, ne değildir, öğrettin hepimize.
teşekkürler rancik, wilkinson, jasaitis, washington. bu takım çok uzun yıllardır böylesine galatasaraylı yabancılar görmemişti, hasrettik...
teşekkürler gençler, hepiniz süperdiniz.
umarız bu takım seneye de dağılmaz.
cimbom aşkına

18 Nisan 2010 Pazar

kolay mı be çocuk!

kolay mı be çocuk bir çırpıda metin oktay olmak?


var mı öyle 2 yılda hagi olmak?


tribünlerin "büyük kaptan" diye bağırması ile büyük kaptan olmak kolay mı?



anadolu' nun "messi" si olmak bile daha kolay olabilir.



o pazubandı kimler taktı koluna, onun ağırlığında kolları havaya kaldırmak o kadar kolay olmasa gerek.
sen ufacık bir çocuksun daha.
o etiketleri senin orana burana yapıştıranlarda kabahat.
ama çocukluğundan da bilmelisin, o etiketler çıkartılırken daha çok acı verir, can yakar...
cimbom aşkına

Futbol, Rijkaard ve Galatasaray

Ne zaman "futbol neden dünyanın en popüler oyunudur?" diye tartışılsa ilk söylenen şey, basit bir oyun olmasıdır. Futbol o kadar basit bir oyundur ki, oynamak için topa bile gerek yoktur çünkü dört taş ve kutu kola şişesi bile bir grup çocuğun bu oyunu oynamasına yeter. Futbol bu kadar basit olduğu içinde herkes bu oyundan çok iyi anladığını düşünür ve hiç kimse ( özellikle Türkiye'de) eleştiri yapmaktan çekinmez.

2002 yılından bu yana Türkiye'de kulüplerin gelirleri arttığı halde Türk futbolu geriledi ve bunun tek bir suçlusu yok. Türkiye'de asıl sorun yöneticiden, yorumcuya, yorumcudan taraftara bir çok insanın söyledikleri ile yaptıklarının birbirini tutmaması. Bugün kiminle futbol konuşsanız ağzından ilk çıkan sözler "sabır" ve "istikrar" olur ama bir takım 3 maç üst üste puan kaybettiğinde yorumcular istifa diye televizyonlarda bağırır, o sene şampiyon olunamadığı zaman yöneticiler antrenörü değiştirir ve takımdan 4-5 kişiyi gönderip 6-7 kişi alır, taraftarlar takımları ligde iki basamak gerilediğinde tesislerde futbolcuların arabalarına saldırır. Hepimiz altyapıdan oyuncu çıkartılsın der ama 17 yaşındaki bir futbolcu hata yaptığında bu sefer "bu iş çoluk çocuk ile olmaz" deriz. Takım ofansif bir kadro ile çıkıp maç kazandığında "işte böyle oynayacaksın sen büyük takımsın, rakip senden korkacak" deriz ama ertesi hafta aynı kadro maç kaybettiğinde "modern futbolda bu kadar çok hücmucu ile oynayamazsın" diyebiliriz. İşte bu yüzden adınızın Rijkaard olmasının hiçbir önemi yok. Hatta adınızın Rijkaard olması, bazı insanların sizi eleştirmesi için bir neden.

2002-2003 sezonunu R.Madrid'in 22 puan gerisinde altıncı bitiren Barcelona'yı yeni baştan oluşturup iki lig, iki İspanya süper kupası ve bir şampiyonlar ligi şampiyonluğu dahi kazandırsanız, bu gün yere göğe sığdırılamayan Barcelona'nın iskeletini bile oluştursanız, messi, ronaldinho, xavi,puyol gibi kendi mevkilerinin hatta dünyanın en iyi oyuncularını bile yönetseniz yine de, Turkcell Süper Lig'inde ilk senenizde şampiyonluğu kaçırmanızdan sonra gitmenizi isteyecek bir çok insan ile karşılaşabilirsiniz.

Bu gün m.topal, m.sarp, barış özbek gibi oyunculardan kurulu bir ortashanın neden hızlı ve ayağa pas oynayamadığını eleştirmek ve bunun faturasını antrenöre kesmek şakaysa hiç komik değil ciddiyse çok komik. Yine Barcelona'da oynattığı sistemden farklı bir sistem ile takımı oynatmasını eleştirmekde doğru değil çünkü hiç bir şekilde top yapamayan ve çabuk oynayamayan, hızlı ve tempolu futbol denince aklına uzun top atmak gelen bir orta sahanın ilerdeki üçlüyü besleyemiyeceğini bilmek için Rijkaard olmaya gerek yok.
cimbom aşkına

13 Nisan 2010 Salı

Sistemin ve Rijkaard'ın akıbeti

son günlerde spor basının tamamının mürekkebinde veya dilinde aynı mevzu var. türk futbolcusunun belirli bir sistem çerçevesinde ve bu sınırların içinde disiplinli bir şekilde oynayamayışı ve/veya buna uyum sağlayamayışı. gündem gereği bu tartışmanın en tepesinde de Galatasaray'ım ve Rijkaard var.

Mesele aynı. En taze ve çarpıcı örnekler Koskoca Avrupa şampiyonu İspanya'nın teknik direktörü Dede; La Liga ve Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Del Bosque gelmiş, bu "sistemsizlik" ve buna ilave olan sabırsızlık sebebiyle geldikleri gibi gitmişler. Bu ve benzeri kariyerli fakat başarısız Teknik Direktör isimleri çoğaltılabiliyor (Hiddink hatta Nevio Scala vb)

Şu sisteme uyamayan Türk futbolcusu "geyiğine" en yakın örnek sanırım yine Galatasaray. Henüz herhangi bir yorumunu izlemedim ama Fatih Terim şöyle bir tartışmanın içine girse, ilk yorumu sanırım şöyle olurdu :

"Ne yani? Bizim üst üste şampiyonluklarımız ve futbolun zirvesine oturduğumuz 2000 senesinde oynadığımız bir sistem, bir felsefe değil midir ?"

Öyle ya; İleri uçtan başlayıp en geriye kadar süren inanılmaz bir pres, topun olduğu noktada çoğalmaya çalışan ve alan daraltan bir takım, kanat varyasyonları ve orta sahadaki profesör önderliğindeki hücum zenginliği vs. vs. (futbol bilimcileri çok daha iyi açıklayabilir heralde)

Öyleyse, burada "sistem" oyununu beceremeyen Türk futbolcusundan çok, elindeki futbolcu yapısına uygun sistemi uygulayamayan ya da bilmeyen teknik adamlardan bahsetmek de olası. Yani böyle bir tartışma da yaratılabilir.

Çok basit bir şekilde örneklersek; Nasıl ki yapısı çok belli olan Alman Milli Takımını Brezilya gibi oynatamazsanız ; aynı şekilde Brezilya Milli Takımını da Almanya gibi oynatmanız mümkün değil. O dönemin en gözde, en başarılı sistemi veya kurgusu nasıl olursa olsun; böylesi bir değişikliği oturtmanız mümkün değil. İşte sırf bu yüzden bizim Milli Takımımızın ya da kulüp takımlarımızın da oyuncu kalite ve yapısını aşan bir oyunu oynayabilmelerini olası görmüyorum.

Dilimin altındaki baklayı çıkarayım sevgili Galatasaray'lılar. Evet ; ben bu futbolcu yapısı ile Rijkaard'ın başarılı olabileceğini düşünmeyenlerdenim. Elbetteki Türkiye'ye gelmiş en kariyerli hocalardan birinin diğer güzide kulüplerimizin yapmış olduğu gibi bir çırpıda harcanmasını istemiyorum. Ve elbette kendisine sabır gösterilmesini, en az 1 sezon daha bu sistemi oturtmaya çalışması gerektiğini düşünüyorum. Ama bunun için çok önemli trasferler gerektiği de aşikar.

Peki nedir bu mevcut oyuncu kadrosundaki eksikler? Çok basit ve eğlenceli bir analiz ile aydınlatmak isterim :

Isterseniz 1998-2000 sezonu Galatasaray'ı ve o dönemde ön liberolu sistemi büyük bir başarıyla hayatımıza sokan Fransa Milli Takımı'nın omurgasındaki benzerliklere, oyuncu yapılarındaki paralelliklere bir göz atın. Kalede Taffarel - Barthez , defansta Popescu - Blanc, önlerinde ön libero Suat - Deschamps, takımın beyni olması münasebetiyle : Hagi - Zidane. Bu omurganın etrafında da benzerlekiler var ama değinmeye gerek bile yok. (Bahsettiğimiz oyuncu kadrosuna formda bir Fatih Akyel, orta Sahadaki presi tamamlayan Okan, Emre B , Ümit Davala , Ergün ve Hakan Ünsal ile diğerlerini de ekleyince zaten başarı kendinden geliyor: Fransa'da ise Lizarazu,Vieira,Pires,Djorkaeff,Petit ve Henry-Trezeguet) Görülüyor ki oyuncu yapıları her iki takımın da alan daraltan ve topu sürekli kazanarak kendinde tutup hücum etmek isteyen anlayışına uygun.

Günümüzdeki Galatasaray ve oynamaya çalışılan sistemin 1 numaralı takımı Barça arasındaki farklar ise inanılır gibi değil.

Omurgada kale zaten boş. Önde "artık" Neill ile Puyol ya da Pique'yi özdeşleştirmek mümkün. Önlerinde bir Xavi-Iniesta kalitesini geçtim (zira dünyada bile bulmak olanaksız) , bunların oynadığı oyuna az da olsa yaklaşabilecek tek bir adam yok. Aksak bir Nonda, sakat Baros ile Etoo ya da Ibrahimovic modelini yakalamak zor. Beklerdeki Dani Alves-Abidal ile Sabri-Balta ikilisini ise tek kalemde geçiyorum. Varsa yoksa kanatlardaki Arda-Keita-Kewell. Bunlar haricinde oynamaya çalışılan sistemi becerebilecek kapasiteye yakın olup "kötü bir kopya" diyebileceğimiz futbolcu yok.

Yani çok kaba, basit ve gayet yüzeysel bir bakışla bile sistemin çalışmasını sağlayacak olan oyuncu tipi Galatasaray'da yok.

Görünen o ki; en azından bir sol bek ve iki orta saha oyuncusu şart. Fazlası da gerekir ama minimum'da gereken bu.

Öte yandan arzu ederdim ki maç içerisinde sistemin işlemediği ve maçın gittiğini gördüğü anda Rijkaard'ın vazgeçemediği sitemine alternatif bir acil durum planı olsun.

Dip Not : Son 5 haftada hiçbir takımın 5'de 5 yapmasını olası görmüyorum. En avantajlı fikstür ise hala Galatasaray'ımda. Haydi Cimbom diyorum. Haydi Rijkaard diyorum. Acil Durum!!
cimbom aşkına

ruhsuzluk

"11 nisan ali sami yen tribün protestosu" diyarbakır maçının çok çok önüne geçti. beklenen ve istenen de buydu galiba.


basın köşeciklerinde ve bloglarda her türlü yorum vardı; “az bile olmuş” diyenden, “taraftara yuh” diyenlere, arda turan için ağlayıp sızlayandan, 2 gün önce ana avrat düz gittiği jo’ ya methiyeler düzene, yok bursa puan kaybetmişmiş de bu maçta bu yapılırmıymış diyenden “bu adamları 2 ay önce 1000 kişi havaalanında karşılamadı mı” diyene hatta hatta “taraftar gitsin takım şampiyon olur” diyene kadar her cins tepki vardı. bu tepkiler hiç de şaşırtıcı ve abartılı değil, tıpkı dün ali sami yen’de olanlar gibi.
“sapına kadar haklı bir tepki” tarafındayım. bu tepkinin ana nedeni ne giden şampiyonluk, kupa, ne sıralamadaki konum ne de derbi yenilgisi. ana neden “RUHSUZLUK” tur baylar, bayanlar.


“arda kızarkadaşıyla sinemaya gitmiş, nolmuş yani” diyenler; kaptana tepki sinemaya gittiği için değil, bu sezon kaptanlık pazubandı sonrası yaşadığı “ne oldum lan be” tavrıdır. geçen sezon attığı attırdığı gollerden sonra yaşadığı coşku, sevinç, gülücükler, hırs gitmiş yerine içi boş bir tavır gelmiş. üstüne vazife olmayan işlere karışma, “milli takım hocası o olmasın bu olsun” demeler. birşeylere birilerine küsmüşmüş. ah canım benim, kıyamam! ne bekliyordu, acaba, “kaptanım lan ben, ister oynarım ister tavır yaparım, en büyük gassaraylı benim” diye ortada gezsin, sahada koşuyormuş, oynuyormuş gibi yapsın taraftarda kayıtsız şartsız ona tapınsın. oldu canım, ekmek var yer misin?
jo! profesyonelmiş, özel hayat onunmuş. yeni gelmişmiş, 3 gol atmışmış, elinden geleni yapıyormuş. yesinler canım! biz de koyunuz ya. sahada 15 dakikada 15 ofsayta düşsün biz de alkışlayalım, yok öyle 3 kuruşa 5 köfte!
o golü her kaleci yiyebilirmiş, maçın son 20 dakikası zaten herkes ıslıklamış, bu kadar yetmezmiymiş. yetmez canım ciğerim. bazen 1 gol tüm sezonun içine ediyor işte. kalecilik de böyle bir şey işte. yılda bilmem kaç milyon euro cebe indir, sonra yok lensimi unutmuşum, yok ayağım kaymış, önüme adam çıktı diye kıvır. sonra da duygu sömürüsü, ailesi yanında değilmiş de onları özlüyormuş da. milyon eurolar kontrata imza atmadan önce nerdeydi aklın.


bu adamların en kötüsünün kontratı yılda temiz bir teklik (miyon euro!). sonra çıkıp duygu sömürüleri, dünyam yıkıldı ebediyatı, bırakıp giderim buraları, keyfimi kaçırıyorlar röportajları, şımarıklıklar... yemezler!


“taraftar tepkiyi abarttı” diyenler, peki takım “ruhsuzluk” u abartmadı mı?
cimbom aşkına

1 Nisan 2010 Perşembe

Arda Duran!



Arda Turan, 22 yaşında. Bu genç yaşına rağmen Galatasaray'ın kaptanı. Yetenekleri tartışılmaz ama kaptanlığı yönetimden torpilli! Sanıyorum ki, yönetimin kaptanlık vermesinin en büyük nedeni, Avrupa piyasası için vitrine koyarken fazladan artı puan kazandırmak. Ama bu planı yürütürken hesaplanmayan bazı detaylar var.

Adnan Polat'ın Arda'yla arkadaş gibi samimi görüntülerini bir çok kez gördük. Bu ise ayrı bir yanlış. Gerçek anlamdaki profesyonel futbol anlayışında, değil başkanın futbolcu ile sarmaş dolaş olması, aynı ortamda bile bulunmaması gerekir. Düşünün ki, Türkiye'nin en büyük şirketlerinden birinde (Turkcell vb.) çalışan personel patronla geziyor. Bu davranışta bir tuhaflık yok mu? 
Arda Konuşuyor

Röportajında, "tesislerdeki garsonlar, malzemeci ne yapıyor?" diye düşündüğünü söylüyor. İşte bu yüzden ileri gidemiyor, yerinde sayıyor Arda duran. Bunları başkası düşünmeli, Arda "futbolumu nasıl geliştirip takımıma daha fazla yararlı olurum?" u düşünmeli. Hepsini bir kenara bıraksak bile böyle bir şey söylemek, tesislerde o işleri yapan insanlardan sorumlu kişiye yapılmış ayıptır, saygısızlıktır (istemeden de olsa). Yine aynı röportajda, gelecekte Galatasaray Başkanı olmak istediğini söylüyor. Kafası bunlarda olan bir insan, nasıl işini iyi yapabilir? Zamanı geçmeden iyi bir mentor desteği sağlanmalı kendisine. Arda'nın bu paragrafta söylediklerinden daha vahim olan ise yayınlandığı yerin Galatasaray Dergisi olması!

Arda, en iyi taraftarın kendisi olduğunu iddia ediyor. Kendisinde taraftarlık ölçme aleti var galiba! Gerçi UEFA'nın sitesinde taraftarların sorduğu sorunun birine "yetenekli bir oyuncu olduğumu hiç düşünmedim, ancak büyük bir futbol dehamın olduğunu ve futbol oynamayı bildiğimi düşünüyorum." şeklinde cevap veriyordu. Bu açıdan baktığımızda, bir taraftarlık ölçme aleti icat ettiğini düşünmek o kadar da mantıksız gelmiyor. Arda'nın mesleği ne? Futbolculuk. mesleği futbol olduğu için, taraftarı olduğu takıma oynayarak destek veriyor, tabi ücreti mukabilinde! En iyi taraftarsa, neden Avrupa'da oynamak istiyor? Kendi adıma söylüyorum; şimdiye kadar hiç Liverpool tribünlerine transfer olmak isteyen Galatasaray Taraftarı görmedim!

Cristiano Ronaldo mütevazi değildir, çıkar konuşur "şöyleyim, böyleyim...". Adamı takdir ederim, kendine güvendiği için ve de söylediği gibi olduğu için. Arda çıkıp "yetenekli değilim, dahiyim" derse garipserim. Çünkü dahi değil. İleride olabilir de olmayabilir de. Zaten Türkiye futbol aleminin dahilik görevi kadrosu 1 kişiliktir. O görevi de şu anda Daum yürütmektedir.

İşin özü; Arda'nın Galatasaray'a olan aşırı sevgisinin artık takıma zarar vermeye başladığını düşünüyorum.

Scarface'i izleyenler bilir. Tony Montana'nın yükselişini ve ardından aşırı hırsla birlikte saplantıların bir insanı nerelere sürükleyeceğini.

Umarım Arda kafasını sadece futbola verir, eski günlerdeki gibi. Biz de nefis çalımlarını izlemeye devam edip alkışlarız.

cimbom aşkına

Yeter Ümmetçi Zihniyet Yeter!!!

Son zamanlardaki başarısızlıklar sonrası zamanında nasıl bir çıbanın başı oldukları artık iyiden ortaya çıkan eskiler yeniden konuşmaya başladılar. Dem vurdukları tek şey ise abilik kavramı. Takımın abileri yokmuş, olsaymış bu durum olmazmış vs... Fem Dersanesi sanılan bir takım varmış meğerse ortada. Abilerin dizinin dibinden ayrılmayan genç futbolcular ve en küçük yanlışında lobilere kurban edilen yabancılar. Kurban edilemeyecek kadar büyük bir karizmaya sahip olanlar ise bu tayfa ne kadar istemese de kahraman oldular bu takımda. Hagi, Popescu ve Taffarel. Karizmaları biraz daha aşağıda olsaydı onlar da bitirilmeye çalışılırdı. O kadar da eminim.

Demokrasi denen kavramdan nasibini almamış bir ülkenin futbolcuları sosyal hayatlarına egemen olan el - etek öpme olayının Galatasaray için kurtarıcı olacağını söylüyorlar. Akıl yerine bir anlık gazın ligi getireceğine, Avrupa'da kupalar kazandıracağına inanıyorlar. Onlara göre yabancılar sadece para israfi. Aklıyla oynuyorsa hele iyiden ziyan. At gibi koşmali futbolcu onlara gore. Ter akmalı mabadından. Varsın 2 metre yanına pas veremesin. Taca gideceği belli olan topa koşup bağları falan koparsa hele. Bildigin peygamber işte. Onların anladıkları, olmasını istedikleri futbol işte bu kadar akıldan uzak.

Şimdi sallanıyor herkese. Rijkaard iş bilmez şanslı adamın teki, Neeskens futbolculuğunun ekmeğini yiyor, Elano kız gibi, Keita küçük maçların oyuncusu vs... Mehmet Topal aslan ama. Ya da 2 adım ötesine pas veremeyen Mustafa Sarp. Bu adamlara göre kurtuluş 1 senedir top oynamayan Ayhan'da. Kurtuluş insan gibi davranılan, ailesiyle zaman geçirmesine izin verilen futbolcularda olamaz onlara göre. Öyle ya. Karşı tarafın başkanı her gün başında takımın. Tam gün askeri mesai var. Adına ilaçlar uydurulmuş. Başkanının adını bile bilmeyen Premier Lig topçusu da topçu değil zaten. Onlara göre kurtuluş askeri kamplarda. Psikolojinin bozulması lazım önce. Psikopat olmalı futbolcu. Deli deli bakmalı. Aklını zinhar kullanmamalı. Erkek oyunu bu. Çocukluğunda babası tarafından gösterilmesiyle övünülen organının dogrultusuna gitmeli topla beraber. Bakmamalı sağa sola. Görerek oynamamalı. Pivot santroforları olmalı en başta. Önüne gelen uzun vurup kafasıyla arkadaşına indirmesinden medet ummalı. Yerden kısa pas akla ve tekniğe dayandığı için derhal unutulmalı. Zaten yabancılar israf dediğimiz gibi. Onlar olduğu için gelişememekte bu meret. Yabancı olmamalı. Hatta Almanya doğumlu bile olması problem bu abiler için. Türk oğlu Türk olmalı. Maç sonrası abileri saçlarını okşamalı, maklube yenmeli beraber.

Bu hastalıklı zihniyetin çoğu köşe yazarı şu anda. Takımda kalanlar ise bu sene sonu temizlenecek umuyorum ki. Cerahat akınca çok güzel olacak bu takım. Dışarıdaki ümmetçilerin içeride yandaşı kalmayınca Avrupa Şampiyonu da olunacak, kupalar da gelecek. Onlar da bir kenarda kendilerini yiyecek.

İşte o nedenle Rijkaard ve ekibini tutmalı Galatasaray. İnadına. Kurtuluş icin. Seyrantepe olayından da önemlidir bu, Riva arazisinden de, şampiyonluktan da. Cerahatin temizlenmesinin yolu bu adamların boyunduruğu altına girmeyecek bu kadroyla devam etmektir.

Varsın Fener bizi yensin. Sanki onlar varken farklı bi halt mı oldu? Maksimum çıkarlar Saba Tümer'in programına. Anlatırlar nasıl yenildiklerini. Aynı akıl veren abileri gibi.

Nedir yani!!!
cimbom aşkına